16 Haziran 2018 Cumartesi

Ölüm Merdiveni (Bölüm:3)

Çaba ve Gözyaşı
Yıpranmış bir dalın çırpınan yaprakları gibiydik. Rüzgârdan üşüyor, bazen de savrulup düşüyorduk.

Karşıya bakıyorum ama göremiyorum.
Gözlerimin odak noktası bozuldu sanki yâda tüm bu yaşananları görmek istemiyorum. Hayat kurgulanmış bir içerik gibi adeta törpülenmiş bir şekilde bize sunuluyor. Bunca güzelliğe rağmen en kötü senaryoyu seçiyor sonra da kurtuluş yolunu arıyorduk. Unuttuğumuz daha doğrusu umursamadığımız bir sürü canlı ile aynı gezegende yaşamamızı başka türlü açıklayamıyordum.
Yağmurun yağarken buharlaştığı kasvetli bir hava hâkimdi.
Başımı kaldırıp yukarı doğru bakarak “Gökyüzünün bile içi kararmış bizim nasıl kararmasın” diye söyleniyordum. 

Silah sandığına sırtımızı yaslamışken Vincent, aheste aheste antika benzeri kahverengi bir çakmakla sigarasını yaktı. Bir kovboy misali dudağının kenarında tutarken şarjörüne yöneldi. Başparmağı ile mermileri güçlükle de olsa çıkardı. P226 elinde saniyeler içinde parçalara ayrıldı. Yayını kontrol edip parçaları biraz da yanında ki paçavra yardımıyla yağladı. Silahını temizleyip, tamamen birleştirdiğinde sanki atomu parçalamışçasına bir sevinçle sırıtıyordu. 
“Bir kolum sargıda bile olsa ben de hala iş var Faraji.” diye böbürlendi.
Kafamı sağa sola sallayıp “Ne demezsin” diye gülümsedim. 
Buraya girme amacımız her ne kadar iç karışıklığı önleyip huzuru sağlamak olarak gözükse de benim ilk amacım;
Nijer tarafında bulunan uranyum madenlerinin korunmasını sağlamak.
Çünkü nükleer reaktörler ile Fransa, yüzde seksen civarında elektrik üretiyor. Uranyum, reaktörlerin ham maddesi ki bu önemsenmeyecek bir konu değil. Birçok şirket ve ülke de buradan yararlanmak için elinden gelen baskıyı yapıyorken savunmasız bırakıp ellerinden kaybolmasına göz yumacak değiller. Ayrıca El Kaide Afrika lideri Muhtar Belmuhtar,AQIM içinde burada görüldüğü bilgisi raporlandığında tespit etmem için DGSE beni görevlendirmişlerdi.

AQIM Kampı
MNLA siperine atılan dört el bombası kaçacak yer bırakmamıştı üstüne AK-47 mermileri bombaların peşinden gelmişti. Şans eseri mermi sadece kolunu sıyırmış ama bombadan bir şarapnel sağ köprücük kemiğinin hemen altına saplanmış, parçalanan arkadaşlarının kanı tüm vücuduna sıçramıştı. Diğerleri gibi öldüğü düşünülerek aşağı atılmıştı.

Kurumuş su kuyusu gibi bir yerde düzinelerce cesedin içinde açıldı gözleri. Keskin çürük et ile karışmış kan kokuları burnunu sızlatıyorken gözlerini farkında olmadan pisliğe bulanmış elleriyle ovuşturuyordu. Hepsinin bir rüya olmasını dileyip içinden bildiği tüm duaları okudu. Zaten tanrı genelde hep zora kalınca sığındığımız bir liman değil midir? Genç adam bu sebeple bir umut ışığında dua etmeyi seçiyordu. Sonra fark etti ki adım atmadıkça ilerlemeyi düşünmek, sadece düş kuramayanların yapacağı bir işti. Çölün sessizliğinde, yabani hayvanların sinsiliğinde ki ritmi kaybolmuş kalp atışları korkunun resmedilmiş portresi gibiydi. Hiç hissetmediği kadar güçsüzken ölüm ile yaşam arasında karar vermesi gerektiğini yeni yeni fark ediyordu. Sol eliyle başka bir cesetten destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı ve başardı. Gökyüzünün maviliğine daldığı sırada buradan kurtulması gerektiğini hatırladı ve etrafında ki cesetleri yukarı tırmanmak için adeta bir basamak gibi kullandı…

P226: Genellikle özel harekâtçıların kullandığı yarı otomatik 9 mm tabanca.
Nijer: Denize kıyısı bulunmayan Batı Afrika ülkesi.
MNLA: Bağımsız Azavad devletini kurmak için faaliyet gösteren silahlı örgüt.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ölüm Merdiveni (Bölüm:3)

Çaba ve Gözyaşı Yıpranmış bir dalın çırpınan yaprakları gibiydik. Rüzgârdan üşüyor, bazen de savrulup düşüyorduk. Karşıya bakıyorum a...